menu
ZORLUKLAR KARŞISINDA MÜSLÜMANIN DURUŞU
ZORLUKLAR KARŞISINDA MÜSLÜMANIN DURUŞU
Haftanın vaazı.. 16.08.2024 tarihli "Zorluklar Karşısında Müslümanın Duruşu" konulu Haftanın vaazı sitemize yüklenmiştir.

Zorluklar Karşısında Müslümanın Duruşu

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.   Bakara : 155

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ

O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.  Bakara : 156

أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. Bakara : 157

Musîbet, “insanın genellikle kendi iradesi dışında ve beklemediği şekilde karşılaştığı durum” demektir. Daha çok hastalık, kıtlık, zarar ziyan, yangın, deprem gibi âfetler, sevilen birinin ölümü vb. ağır sıkıntı veren şeyler için kullanılır.

Hayatın akışı içerisinde her birimizin yaşadığı zorluklar, çile ve kederler, maddi ve manevi sıkıntılar olabilir. Çünkü bu dünya, imtihan yeridir. Bizim uğradığımız imtihanlardan çok daha fazlasını Resûlullah a.s. yaşamıştır. 

Nitekim daha doğmadan babasını, henüz altı yaşındayken annesini kaybetmiştir. Can yoldaşı eşini ve altı çocuğunu kendi elleriyle toprağa vermiştir. Mekke’de müşriklerin baskı, işkence ve dışlamalarına maruz kalmıştır. Tüm bunlara rağmen, asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine sığınmış ve O’ndan yardım istemiştir. Bunun yanında, şiddetten değil, merhametten yana olmuş, hiçbir zaman Allah’ın razı olmayacağı çözümlere başvurmamıştır.

Elbette hiçbirimiz zorluklarla karşılaşmayı arzu etmez. Ancak biliriz ki, hayatın güzel anları kadar, sıkıntılı zamanları da dünya imtihanımızın birer parçasıdır. Cenab-ı Hak, insana bazen vererek bazen de alarak imtihan eder. Bu yüzden, musibetler karşısında isyan etmek, kırıp dökmek ya da kötü söz söylemek yerine, sabırlı ve metanetli olmalıyız. Sağduyu ve akl-ı selim ile hareket emeliyiz. Sıkıntıyı aşmak için gerekeni yerine getirmeli ve her musibetten, dünyamıza ve ahiretimize yönelik dersler çıkarmalıyız. 

Bir musibet ile karşılaştığımızda veya üzücü bir haber aldığımızda  “İna lillahi ve inna ileyhi raciun, Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz “ diyerek sabırlı ve metanetli olmalıyız.

Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.”( Müslim, Zühd, 64.)

Peygamber Efendimiz bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı anneye, “Allah’a isyan etmekten sakın ve sabret!” diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah Resûlü’nü tanıyamayan kadın, “Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!” deyiverdi. Bir müddet sonra onun Resûl-i Ekrem olduğunu anlayınca Hz. Peygamber’den özür diledi. Rahmet Elçisi ise şu tavsiyede bulundu: إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الأُولَى “Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilendir.”( Buhârî, Cenâiz,31.)

Muhterem Mü’minler :

Başımıza gelen  bela ve musibetlerin üç önemli sebebi vardır.  

BİRİNCİ SEBEP: İşlediğimiz hatalar ,kusurlar, günahlar ve ihmallerdir.

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ

Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.  Şûrâ : 30

مَآ اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَآ اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًاۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا

Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.  Nisâ : 79

 Bu ayeti kerimelerden anlaşıldığı üzere insanların başlarına gelen bela ve musibetlerin sebepleri çoğunlukla kendi hata, kusur ve tedbirsizlikleridir.

Mesala ; sağlığını korumayan, zararlı şeyleri yiyip içen kimse hastalıklara maruz kalabilir, Trafik kurallarına uymayan ,alkollü iken araç kullanan kimse kaza yapabilir, iş yerlerinde emniyet tedbirlerine uymayan kimse iş kazalarına maruz kalabilir.

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.  Rûm : 41

Ayeti Kerimeden de anlaşıldığı gibi yeryüzünde ortaya çıkan bazı felaketlerin sebebi insanların, tabiatın dengesini bozacak davranışlarda bulunmaları ve Allahın koyduğu sınırları aşmalarıdır. 

Mesela çevre kirliliği ; denizlerin ,akarsuların sanayi atıklarıyla, çöplerle kirlenmesi, toprağın kimyasal atıklarla zehirlenmesi sonucunda yediğimiz gıdaların bozulması ve bazı hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Havanın kirlenmesi, atmosfer tabakalarında bozulmalara yol açmış ozon tabakası delinmiş, küresel ısınmalar meydana gelmiş mevsimlerin düzeni bozulmuş ,aşırı yağışlar sonucu sel baskınları olmuştur. Dere yataklarına yapılan evler yıkılmış insanlar hayatlarını kaybetmiştir.

Binaları sağlam zeminlere  sağlam bir şekilde yapmadığımız için depremlerde yıkılmış, enkaz altında binlerce insan hayatını kaybetmiştir.

Ecdadımız dağ yamaçlarına, yüksek yerlere mahalleler kurmuşlar, ovaları ise tarım için kullanmışlar. Bizler ise tarım arazilerine yüksek binalar yapmışız, dağ yamaçlarını da mezarlık yapmışız, ama ne acıdır ki depremlerde o binaların birçoğu yıkılmış ve nice insanlara mezar olmuştur.

Ancak enkaz altında ölen, sel baskınında boğulan, yangında yanarak hayatını kaybeden, salgın hastalıklarda ölen mü’minler için şehitlik sevabı verileceği Peygamber Efendimiz (sav) tarafından bildirilmiştir.

İKİNCİ SEBEP:   insan olarak içinde bulunduğumuz SINAVDIR.  

İnsanoğlu bu dünyaya kulluk sınavından geçmek üzere gönderilmiştir. Nitekim şu ayeti kerimede buyruluyorki :

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ

 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.   Bakara : 155       

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ

O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.  Mülk : 2

Evet, hayat bir imtihandır, kul çeşitli nimetlerle, mallar ile, evlatlar ile, bela ve musibetlerle imtihan edilecek ve bu imtihan sonucundaki başarısına göre Allah Teala katında değer kazanacak, mükâfat veya ceza görecektir.

ÜÇÜNCÜ SEBEP: Günahlarımızın affedilerek Ahiretteki derecemizin yükseltilmesi. Bu sebep, hem bizleri gafletten uyandırır, hem de Ebedi Cennetleri kaybetmek üzereyken, kurtuluşumuza vesile olabilir. 

Hz. Peygamber (sav) buyuruyorki;

“Meyveleri olgunlaşmış bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.”(Buharî, Merdâ: 3, 13, 16; Müslim, Birr: 45)

“Ateşin altın ve gümüşün paslarını giderdiği gibi, bîr müslümanın hastalığı da onun günahlarını giderir " (İbn Mace, Tıb 18)

Başka bir hadiste ise Allah'ın en çok sevdiği kullarına, en ağır ve şiddetli musibetleri verdiği bildirilmektedir: 

“İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler)gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer dine bağlılığı varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel, I/172, 174)

"Bir kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk çocuğuna bir bela verir de bu belaya sabrı sebebiyle o makama eriştirilir." (Ahmed b. Hanbel, V/272)

Bu nedenle müminlerin başına gelen bela ve musibetlerin bir çok nedeni ve hikmeti olabilir. Ama hepsi de onun faydasınadır.

Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.” 

O halde, iyi günde olduğu kadar, kötü günde de hayata tutunmak ve Rabbimizle aramızdaki bağdan güç almak, imanın güzelliğindendir. Bunalmış bir insanın, çaresizliğini şiddete dönüştürmesi, kadın ve çocuklardan öfkesini çıkarması ise zulümdür. Hiçbir sıkıntı, anlaşmazlık ya da bunalım, kadına şiddeti reva gören bir zihniyetin mazereti olamaz. Çünkü şiddet, kul hakkı çiğnemektir; acı ve nefret tohumlarıyla aileyi zehirlemektir. Hâlbuki mümin, elinden ve dilinden merhamet yayılan, çevresine güven ve huzur aşılayan kimsedir. Zorluklar karşısında kişinin kendisine ya da ailesine zarar vermesi asla çözüm değildir. Dinimiz, ne kendinin ne de başkasının ıstırabını dindirmek amacıyla bile olsa Allah’ın emaneti olan canına kıymaya kesinlikle izin vermez. Çünkü dert varsa, dertlere derman olan Allah vardır. “O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır! Sıkıntı varsa, sıkıntılara elbirliği ile çözüm bulacak dostlar, komşular, akrabalar vardır. “Müminler ancak kardeştir!”

Aziz Mü’minler:

Acılarımızı isyana ve zulme dönüştürmeyelim. Yaşadığımız zorluklar karşısındaki metanetli tavrımızın, Allah katında nice kolaylığın müjdecisi olacağını unutmayalım. Bizler bu dünyaya, inanmak ve iyi işler yapmak için geldik. Peygamberimizin umut ve teselli vadeden şu hadisini hatırlayalım: “Vücuduna batan bir diken bile olsa, başına gelen her türlü musibet karşısında Müslüman’ın günahları affolunur.” Rabbimizin yardımından ve rahmetinden ümidimizi kesmeyelim. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in duasıyla Yüce Rabbimize niyaz edelim: “Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir.”Müslim, Cenâiz, 4.

Musibetler şöyledir ki; kimimizi alay-ı illiyyine,  yücelerin en yücesine, yani Cennetlere yüceltir, kimimizi de esfel-i safiline, yani Cehennemin dibine götürür.  

Aslında bizi bu uç noktalara taşıyan; başımıza gelen dertler ve sıkıntılar değil, o andaki davranış tarzımız ve halimizdir. Yani, bela ve musibetlerdeki mesajları doğru okuyup, ibret alıp kendimize gelmemiz yüceltir veya bilinçsizce isyanımız kaybettirir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Hatırlayınız ki bundan 25 sene evvel bir deprem ile Rabbimiz bizleri İmtihan etti. Evet 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünü yaşıyoruz. Sadece 45 saniye sürdü. Resmi rakamlara göre 17.480 kişiyi kaybettik. Bu depremde ve ülkemizde meydana gelen diğer depremlerde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Rabbim makamlarını cennet, derecelerini ali eylesin. Rabbimizin apaçık bir imtihanını yaşamıştık. Nice imtihanlardan almamız gereken ibretler olduğu gibi bu depremden de almamız gereken ibretler vardı.

Bize verilen imtihanların farkında olmalıyız. Ne ile imtihan olduğumuzun farkında olursak o hususlarda alacağımız tedbirler bizler için daha faydalı olacaktır. Dünya hayatını geçiciliğini unutmayalım. Her daim aklımızda olmasına gayret gösterelim. Ölümden sonraki asıl hayatımız için salih amellerimizi artırmanın gayreti içinde olalım.

Cenabı Allah, şahsımızı ailemizi, vatanımızı ve milletimizi her türlü afetten bela ve musibetlerden muhafaza eylesin..

VAAZI İNDİR

Hazırlayan : Alptekin Ertem / Emekli Vaiz

Facebook Yorumları