menu
YALAN HABER ÖZELİNDE; SOSYAL MEDYA AHLAKI
YALAN HABER ÖZELİNDE; SOSYAL MEDYA AHLAKI
Haftanın Vaazı.. 13.12.2024 tarihli; "Yalan Haber Özelinde; Sosyal Medya Ahlakı" konulu Haftanın vaazı sitemize yüklenmiştir.

Yalan Haber Özelinde; Sosyal Medya Ahlakı

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın. Hucurat-6

Değerli kardeşlerim..

Zikretmiş olduğum ayeti kerimenin, güvenilmez kimselerin getirdikleri haberleri, doğruluğunu araştırmadan kabul etmenin uygun olmadığı yönündeki mânası ve hükmü geneldir, her zaman ve her mekânda geçerlidir.

Sosyal ve hukukî hayatın düzenli yürümesi, haksızlık ve huzursuzlukların önüne geçilmesi bakımından çok önemli olan bu tâlimatın vahyedilmesi ibretli bir olay üzerine olmuştur.

Ashabtan Velîd b. Ukbe, (r.a.) Benî Mustalik kabilesine zekât vergisini toplamak üzere gönderilir. Velîd yolda iken birisi, bu kabileden silâhlı bir grubun yola çıktığı haberini getirir. Velîd, onların savaşmak için çıktıklarını düşünerek geri dönüp Peygamberimize durumu anlatır. O da haberin doğru olup olmadığını araştırmak ve gereğini yapmak üzere Hâlid b. Velîd’i gönderir. Hâlid kabileye yakın bir yerde konaklayarak durumu araştırır; söz konusu grubun ezan okuyup namaz kıldıklarını, İslâm’a bağlılıklarının devam ettiğini tesbit eder ve Medine’ye döner. Sonunda onların, zekât tahsildarı geciktiği için durumu öğrenmek veya zekâtı kendi elleriyle Hz. Peygamber’e teslim etmek üzere yola çıktıkları anlaşılır (Müsned, IV, 279; Kurtubî, XVI, 296 vd.).

Kıymetli Kardeşlerim..

"Yoldan çıkmış” diye çevirdiğimiz fâsık, dinin emirlerine uymayan” demektir; yalan haber taşıyan kimse de bu kavrama dahildir.

Hz. Peygamber’in ashabı genel olarak doğru, dürüst, takvâ sahibi insanlar olarak kabul edilmişlerdir. Buna göre âyette geçen fâsık kelimesi, Velîd’in değil, ona yalan haberi taşıyan meçhul kişinin niteliğidir. Âyetten çıkan genel hüküm, durumu bilinmeyen veya yalancı, günahtan çekinmez olarak tanınan kimselerin verdikleri haberlere ve bilgilere güvenilmemesi, bunlara göre hüküm verilmemesi, harekete geçilmemesidir.

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

(el-İsra/36)

(Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.)

Yani Cenabı Allah bizlerden mesnetsiz söz ve iddiaların, doğrulanmayan, tahmine dayanan beyanların araştırılıp gerçekliğinden emin olunmadan kabul edilmemesini istiyor, binaenaleyh bu davranışın büyük bir sorumluluk ve vebal altında olduğunu kesin ifadelerle ifade ediyor.

Yani Kardeşimiz hakkından gelen yalan haber hakkında düşüncemizden de sorumluyuz. Gelen habere, içimizden kesin yapmıştır, ne beklenir gibi düşünceye kapılmak bile günahtır. Bunu nereden biliyoruz? Birincisi şimdi zikrettiğimiz ayet, ikincisi ise yine Hucurat suresinde 12 ayetinde

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ

zannın bir çoğundan sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır.’ Der.

Değerli Kardeşlerim

İslam evrensel bir dindir. Çağları aşan bir dönemden bu güne yani iletişim çağına bize iletişim de sosyal medya da ve günlük hayatımızda hızla yayılan haberler karşısında nasıl bir tavır takınacağımızı, duruşumuzun nasıl olması gerektiğini söyler. Mümin olan bizlerin, hızın hazzın arttığı ve gösterişin rağbet gördüğü bir çağda görünene aldanmamamızı, işlere sakin, vakarlı ve her daim uyanık olmamız gerektiğini öğütler.

Mevlamız razı olacağı kulun profilini her şartta ve zamanda en ideal insan profilini ortaya koyması için bizlere yol haritamızı koymuştur. Bu yolu hz peygamber yaşayarak uygulanabilirliğini ve uygulamasını bize miras olarak bırakmıştır.

İşte bugün iletişim, ışık hızına çıkmıştır. Haberler olduğu olay mahallinde fail varken bile dünyaya yayılabiliyor. Buda biz insanların daha çabuk galeyana gelmesine, kaosların ortaya çıkmasına ve finansal, sosyal ve çevresel durumların suistimal edilmesine sebebiyet verebiliyor.

Örneğin ortaya atılan yalan bi haberle finansal piyasalarda bazı insanlar haksız yere çalışan bir milletin hakkını hemen gasp edebiliyor. Bunun örneklerini borsa da, spor da deprem de her gün görüyoruz.

İşte bu kaos ortamında müminin bir duruşu, vakarı ve ağırlığı olmalı. Olaylara ve haberlerin akışını hemen kapılmamalıdır.

Reel de, gerçek hayatta müminden nasıl ahlaklı olması isteniyorsa sanal dünyada da müminden ahlaklı, erdemli ve vakarlı olması isteniyor.

Çağa nasıl ayak uydurmamız gerektiğini çağlar ötesinden gelen bir haberle Mevlamız bizlere yol gösteriyor. Çünkü Çağları aşan bir güç, bir kudret ve herseyde haberdar olan bir Rabbimiz bizlere yol gösteriyor.

Değerli Kardeşlerim!

Kur’an, günlük hayatta doğru haber naklinin ehemmiyetine değinirken aslında haber aktarımının yöntemlerini de öğretmektedir. İnsan, duyduğu her haberi olduğu gibi kabullenmek ve aktarmak suretiyle ciddi sorunlara sebep olabilir. Bu yüzden Kur’an, kendilerine haber ulaşan müminlerin, haberi ve haberciyi tetkik ve tenkid etmelerini ister.

İlgili âyet çerçevesinde dikkat çeken husus, bu âyetin rivâyetleri tahkikte en başta râvinin (haberi getiren kişi) değerlendirilmesine dikkat çekmesidir. Çünkü âyette vurgu yapılan temel nokta râvinin fasık olmasıdır. Buradan hareketle Kur’an-ı Kerîm, haberlerin değerlendirilmesinde ilk önce haberi getiren kişinin ele alınması gerektiğine işaret ediyor.

Bir Diğer husus ise haberi getirenle beraber içeriğinin de tahlil edilmesi gerektiğidir. Bunun da en güzel örneğini ifk hadisesinde görüyoruz.

Onu işittiğiniz zaman inanan erkek ve kadınların: Bu, apaçık bir iftirâdır demeleri gerekmez miydi?”(Nur/17) âyetiyle de münafıkların getirdiği bu yalan haberin ilk başta reddedilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Nûr suresinin on birinci âyetinde bu iftirayı atanların toplum tarafından bilindiğine işaret edilerek, haberin ricâl tenkidi açısından geçersiz olduğu; on altıncı âyette ise: Onu işittiğiniz zaman, bunu konuşmamız bize yakışmaz, hâşâ, bu, büyük bir iftiradır, demeniz gerekmez miydi?” ifadeleriyle de haberin içerik olarak kabulünün mümkün olmadığı açıkça ortaya konulmaktadır. Böylece herhangi bir rivâyet değerlendirilirken takip edilmesi gereken yöntem uygulamalı olarak bizlere gösterilmiştir. Buna göre hem haberi getiren kişilere hem de haberin içeriğine bakıp olayın tahlil edilmesi gerektiği bize öğretiliyor.

Değerli kardeşlerim

Bu ayetleri bugüne yorumlayacak olursak. Gündemimize yorumlayacak olursak biz insanoğlu peşin hükümlüyüz. Gördüğümüz kadarıyla veya hiç görmediğimiz, bize gösterileni kadar gördüğümüz olay ve insanları değerlendirmekten, insanları yaralamaktan hiç taviz vermiyoruz. İslamın sadece namaz ve oruçtan ibarettir şuuru var bizlerde. Oysa namazın, orucun, haccın ve zekatın bize öğrettiği ahlaklı, temiz, nezih ve yaşanabilir bir toplum inşa etmektir.

Geçtiğimiz Ağustos ayında sosyal medyada iki haber trend oldu. İnfiale sebebiyet verdi. Çok hassas konular. Biri Şanlıurfa şehrinde yetişkin bir adamın bebek yaştaki kız çocuğuna taciz haberi. Bakın bunu buradan da ifade ederken hemen kanımız kaynıyor. Yerimizde duramıyoruz. Bu adamı burda itham etsek, bu haber burada yayılsa hemen üstüne çullanır adamı linç ederiz. Çünkü iddia çok korkunç ve insanı galeyana getiren cinsten.

-Biz bu haberi nereden öğreniyoruz.?

-Sosyal medyadan.

-Bu haberi getiren kim?

-Bilinmiyor. Yani biz bilmiyoruz.

Ama devletin güvenlik güçleri mülki idare amirleri bu infiale sebebiyet veren olayın hemen ardına düşüyor. Bu kişi yakalanıyor. Çok şükür herkesten önce emniyet ve valilik olaya el koyuyor. Bu şahıs alınıyor. Tatbikat ve tetkiklerden sonra olay bize anlatılınca yine tüylerimiz diken diken oluyor. Neden çünkü ilk haberi duyduğumuzda yapacaklarımızı, kin ve nefretimizin bizi sürüklediği o heyecana kapılsaydık. Nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalacağımız biliyoruz. Hemen insan silkeleniyor. Duygudan duyguya geçiş yapıyoruz. Ya böyle şey olur mu? Bak ne yapacaktık az kalsın? Geri dönülmeyen bi yola giriyorduk.

Peki olay ne? Bir baba küçük kız çocuğunun elbisesini bir sakin bir yerde değiştirmeye çalışıyor. Ulu orta çocuğun bezi elbisesi değiştirilmez sonuçta. Bunu gören peşin hükümlü bir vatandaş sosyal medyaya biri küçük kızı taciz ediyor. Sosyal medya bir an çalkalanıyor. Bu şahsa ulaşılsa adamı linç edecekler. Masum bir babanın kanına girecekler. Yetmedi masum bir kızcağızı baba sevgisinden, şefkatinden ve babanın verdiği güven ve huzurdan mahrum edecektik. Bizim akılsızlığımız, olaylara peşin hükümle yaklaşmamız sonucu masum bir kızın ömür boyu yetim kalmasına sebebiyet verecekti. Masum bir babaya kıyarak.

Peki biz uyarılmadık mı? Haberi getiren araştırılsın, içerik araştırılsın daha sonra aksiyon alır ve yapılması gereken yapılır. Diye. Onuda yapacak olan güvenlik güçleridir. Devlettir. Yönetimdir.

Bu bahsettiğim olay daha yeni tazeliğini yitirmiş bir konu. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür. Çabuk unutuyoruz. Ama her defasında aynı hataları tekrar tekrar ediyoruz. Oysa ki Mümin bir delikten iki defa sokulmaz diyen peygamberin ümmetiyiz. O kadar yozlaştık ki kuyular bizim yatağımız olmuş, yılanların zehrinden deva umuyoruz.

Bu olaydan başka hepimizin yakından bildiği birde deprem sürecinde yayılan yalan haberler var. Koca bir şehrin, Hatay’ımızın göçük altında kalan insanlarına ulaşılmaya çalışırken yayılan baraj patladı, çabuk şehri terkedin haberi. Sonrası tüm altyapısı çökmüş şehirde izdiham, trafik ve kaos. Yardım bekleyen binlerce insan.

İletişim çağında sosyal medyanın toplumu nasıl yönlendirdiğini, ne kadar büyük felaketlere sebebiyet verdiğini o zaman da görmüştük ama unuttuğumuz için her gün bir yenisi daha ekleniyor hatalar silsilesine.

Bu sadece bizim sosyal hayatımızda gördüğümüz asayiş ile ilgili olan yalan haberlerin sadece görünen etkileridir. Milli sermayemize, devletimize, ve milletimize verilen hasarı saymaya vaktimiz yok ama genel tabloyu görmemek için de kör olmaya da gerek yok.

Bu haberler gibi gün geçmiyor ki devletimizin, kurumları hedef alınmasın. Bunlardan bir çoğu kasıtlı yapılan haberlerdir. Örneğin Türkiyemizde tüm insanlarımızın üst kimliği olan, birleştirici bir unsur olan, Hakkari’nin en ücra köyünden Edirne’nin en ücra köyüne uzanan ve insanımızın teveccühüne mahzar olan Diyanet İşleri Başkanlığımızın kurumunun hedef alınması. Yalan haberlerin sürekli aynı mecralardan sosyal medya üzerinden yapılması, insanımızın sahih dini bilgiyi öğreten kurumumuzun insanlar nezdinde karalamak, insanların dini inançlarını istismar etmek, onların dini duygularıyla oynamaktan başka bir sebebi yoktur. Tabi bu gibi kimseler her daim vardır ve var olacaktır. Bu gibi insanlarında var olduğunu Çağların ötesin gelen haberle biz biliyoruz.

الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا أُوْلَئِكَ فِي ضَلاَلٍ بَعِيدٍ

Dünya hayatını ahirete tercih edenler, (insanları) Allah yolundan çevirip onu eğri ve çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler. (İbrahim Suresi-3)

Değerli kardeşlerim sosyal medya kullanıcıları, isteyerek veya istemeyerek doğrulanmamış bilgileri paylaşarak süratle toplumu etkiler ve kargaşayı daha geniş kitlelere yayarak önü alınmaz bir kaosa sebebiyet verir.

Tabi olaylar böyle olmayınca özür dileyenler, yanlış yaptık diyenler oluyor. Ama iş işten geçtikten sonra, bir evin tüm camlarını kırdıktan sonra hiç birşey olmamış gibi kapıyı çalamazsınız. Bir insanın gönül dünyasını harabeye çevirdikten sonra bir özür ile olayı geçiştiremezsiniz. Artık ortadaki sorunun bir parçası oldunuz. Geçmiş olsun. Ayeti kerim de ifade edildiği gibi ‘Göz,kulak ve gönül hepsi bundan sorumludur.’

Değerli kardeşlerim Ku’ran-ı Kerim sadece okunsun diye değil, dokunsun diye okunur. Ku’ran-ı Kerim hayatımıza tatbik edilsin diye gönderilmiştir. İşte hayatın içinde, krizin içinde bize Kur’an lazım. Bu kriz anında Kur’anı hatırlayamazsak krizlere Kur’an nasıl şifa olsun.

-İş işten geçtikten sonra hatırlarsan geçmiş olsun. Sorumlusun.

Değerli Kardşelerim Kur’anı okumalıyız. Anlamını, ne demek istediğini ve bize verdiği mesajın ne olduğunu anlamak için okumalıyız. Oku diye emredenin, okudun mu? neden okumadın diye hesap sormayacağını mı zannediyoruz? Kuranı okumalıyız. Kriz anında bu ayetleri hatırlayıp hayatımıza rehber edinmeliyiz.

Şair ne de güzel söylemiş;

Masallar çocuklara anlatılır uyusun da büyüsün diye

Hakikat Kitabında adama anlatılır uyansın da yürüsün diye.

Gökten indirilmedi! Ölülere okunsun da uyusun diye.

Çürümüş kalplere okunsun, dokunsun da dirilsin diye!

Talebeye misaller verilir. Çalışsın da bellesin diye.

Hakikat kitabında misaller verilir. Uyansın da akıllansın diye.

İlk emir OKU’dur. Okusun da düşünsün diye.

Mürekkebin akmadığı yer kan akacağını bellesin diye.

Bu Sosyal medyayı kullanamıyorsak uzak durmalıyız. Ya da dozunda kullanmalıyız. Dozunu kaçırıyorsak ne yapmamız lazım? Terbiye edemiyorsan tahliye edeceksin. Bu kadar basit.

Bu mecraya ayırdığımız zaman yerine Mesul olduğumuz şeylerle meşgul olmalıyız. Bu ailemizdir, işimizdir, çevremizdir, sorumluluklarımızdır. Sosyal mecrada hiç tanımadığımız kişilerin hayatları, gezdiği trend mekanlar, konforlu yaşamları değil bizim sorumluluğumuz. Mümin ahiretin hesabını dünyada yapar, ahirette hesap yapmaz, hesap verir.

Sosyal medyaya kapılarak kendi hayatımızı başkalarının yaşadığı hayata kıyasladığımız zaman eldekilerle yetinmeyi unutuyoruz. Başkalarının hayatına bakarak kendi hayatımızı inşa etmeye başlıyoruz. Zannediyoruz ki insanların sosyal medyaya koyduğu gibi hayatları hep rengarenk ve cıvıl cıvıl ancak unutuyoruz çektiğimiz resimlerden bile en kusursuzunu seçip paylaşıyoruz ve o anı bile yakalarken kusurlu resimler olabiliyorken, hayatın yekününde, binlerce kusur vardır. Ama biz sadece görünene aldanıp gönen üzerinden kendimize pay biçiyoruz.

Şu an zamanımız bir benzin misalidir. Çok dikkatli ve verimli kullanmalıyız. Sosyal medya ise bir çakmak misali zamanımızı yakıp yok ediyor. Bazen insan oturup iki-üç saat telefonda boş faydasız zaman geçirebiliyor ve sağlıklı düşünemiyoruz. Olan krizlere ve olaylara müminin ruhunu yakışır bir tavırla yaklaşamıyoruz.

Mevla Cümlemize mümince bir duruş nasip etsin.

Bizleri Ahiretin hesabını dünyadayken temize çekenlerden eylesin.

Bizleri ve Ailemizi çağın debdebeyle geçen elem, keder ve sefaletinden muhafaza etsin.

Bizleri bizden alsında kendisinden almasın.

Alemlerin Rabbi Olan Allah bizleri de kendi rızası yolunda terbiye etsin.

واخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين

VAAZI İNDİR

Hazırlayan: Muhsin KEPKAN / Karapürçek Vaizi

Facebook Yorumları