İlahi Rahmeti Celbeden Ahlak: Yaşlılara Hürmet
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (Rum Suresi-54)
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) :
“مَا أَكْرَمَ شَابٌّ شَيْخًا لِسِنِّهِ إِلاَّ قَيَّضَ اللَّهُ لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّهِ.”
Enes b. Mâlik"in rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.”
(Tirmizî, Birr, 75)
Hamd, bütün alemleri yoktan var eden, hayatı ve ölümü bir imtihan vesilesi kılan Yüce Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, yaratılmışların en şereflisi, insanlığa örnek ahlak üzere gönderilmiş Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.), aline, ashabına ve onun izinden giden bütün müminlere olsun.
Aziz Müminler,
Bugünkü vaazımızın konusu; Rabbimizin hoşnutluğunu kazandıran, toplumun temelini oluşturan ve unuttuğumuzda rahmetin kesileceği bir değer olan Yaşlılara hürmet hakkında olacaktır.
Yaşlıya saygı, sadece bir görgü kuralı değil; bir iman ve ahlak meselesidir. Çünkü yaşlılara hürmet etmek, Allah’a olan bağlılığımızın ve Peygamberimizin sünnetine olan sadakatimizin bir yansımasıdır. Onlara gösterilen saygı ve merhamet, bizatihi ilahi rahmeti celbeden bir ahlaktır.
Dünyaya gelen her insan, eğer ömrü yeterse bir gün yaşlanacaktır. İhtiyarlık insanoğlunun hayatında geçirdiği merhalelerin en sonuncusudur ki bundan sonraki aşama Rabbimizin herkesin tadacağını bildirmiş olduğu ölümdür. Bu hakikat Ankebut Suresi 57. Ayeti kerimede şöyle haber veriliyor:
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
“Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”
Ölüm ise bir yok oluş değil aksine Yüce Rabbimize açılan bir kapıdır. O yüzden bizler ölümü Rabbimize vuslat olarak görüyoruz. Efendimiz a.s. bu durumumuzu şöyle dile getirir: “Mümin kişi Allah’ın rahmeti, rızası ve cenneti ile müjdelendiğinde Allah’a kavuşmayı diler. Allah da ona kavuşmayı diler. Kâfir kişi ise Allah’ın azabı ile müjdelendiği vakit Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.( Müslim, Zikir, 15) İşte bu sebepledir ki Yüce Rabbimiz, önderimiz ve rehberimiz olan Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e dünyada dilediği kadar yaşamak yahut kendisine kavuşmak arasında bir tercih yapmasını istediğinde O, Rabbine kavuşmayı istemiştir.
Ömrün En Zayıf Dönemi: Yaşlılık
Yüce Rabbimiz, Kur"ân-ı Kerîm"de, ihtiyarlık dönemini “erzelü"l-umur” yani ömrün en rezil/sefil/düşkün dönemi olarak ifade etmektedir:
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
“Allah sizi yarattı. Sonra sizi öldürecek. İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir.” (Nahl Suresi-70)
Her insanın ömrü farklıdır. Bazıları için ömür kısa iken, bazıları için ise uzundur. Âyet-i kerimede uzun süre yaşayacak kimselerin ömrün en düşkün dönemine ulaşacağı vurgulanmaktadır. Bu dönem insanın aklî ve bedenî birçok kabiliyetinin zayıflayacağı hatta yok olacağı bir dönemdir. İnsanın bu dönemde gençlikteki güç ve kuvvetine yeniden kavuşması mümkün değildir.
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (Rum Suresi-54) âyet-i kerimesinde buyurduğu gibi Allah, insana genç iken verdiği güç ve sıhhati yaşlandığı zaman kendisinden alır ve onu âciz bir duruma düşürür. Peygamber Efendimiz bu durumu bildiği için dualarında sık sık ihtiyarlık ile gelen âcizlikten Allah"a sığınmaktadır:
« اللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْبُخْلِ وَالْكَسَلِ وَأَرْذَلِ الْعُمُرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ وَفِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ »
“Allah"ım! Cimrilikten, tembellikten, ömrün en rezil/düşkün zamanından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 52)
Efendimiz a.s.’ın bu duası yaşlılığın bir çaresizlik dönemi olduğunu ve insanı hem aciz hem de rezil duruma düşüreceğini haber veriyor. Bu ayet ve hadislerden, yaşlılıktan kaynaklanan kusurların bireyin kendi ihmali veya beceriksizliği olmadığını, aksine sünnetullah gereği bir imtihan olarak başa geldiğini öğreniyoruz.
Buna karşılık yaşlılık dönemi genel olarak aklın ve tecrübenin kemale erdiği bir zaman dilimidir. Gençlik döneminde elde ettiği bilgi, tecrübe ve donanımlarıyla yılların verdiği olgunluğu birleştiren yaşlı, bu birikimini kendinden sonra gelen nesillere aktarır. Bu sayede gençliğe faydası dokunur. Onları yetiştirirken bir yandan da kendi itibarını artırır. O, toplumda kendisine danışılan, görüşlerine değer verilen kişiliği ile hem kendisi için hem de diğer insanlar için üretken ve faydalı bir bireydir. Zaten “ihtiyar”, kelime olarak da “seçkin, seçilmiş, tecrübeli” anlamlarını çağrıştırmaktadır. İhtiyar, yeri geldiğinde devlet başkanlarının bile görüşlerine başvurduğu bilge kişiliktir. Tıpkı Hz. Ömer"in tartışmalı konularda yaşlı ve tecrübeli kadınlara görüşlerini almak üzere başvurduğu gibi. Yaşlılar bazen dualarıyla, bazen birer şeker ikram ederek bazen de bir tas çorba ile insanların sevgisini kazanan gönül ehli insanlardır. Ashâbdan bir kısmının zaman zaman ziyaret ettikleri bir nineleri vardı, bu yaşlı ninenin ve ashabın aralarındaki bu iletişimden hem kendisi mutludur hem de kendisini ziyarete gelenleri mutlu etmektedir. Bu nine cuma günleri onlar için özel bir yemek hazırlar, ashâb da cuma namazını kıldıktan sonra nineye gidip selâm verirler ve yemeğini yerlerdi. Ashâb için büyük bir mutluluk kaynağı olan bu durum onların yaşlılara ve insanî ilişkilere ne kadar önem verdiğini de göstermektedir. (Hadislerle İslam C.4/S.280-282)
1. Yaşlılara Saygının Temeli, Kur’an’a Dayanır
Kardeşlerim, Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
"Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmenizi emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle." (İsrâ, 23)
Bu ayet, yaşlılık dönemindeki ebeveynlere nasıl davranmamız gerektiğini en açık şekilde ortaya koyar. “Öf bile deme” ifadesi, sadece sözlü değil, kalbi bir nezaketi de zorunlu kılar. Bu ayeti kerimedeki incelik o kadar güzeldir ki, muhtaç durumda olan kişiye hiçbir şekilde bıkkınlık hissi uyandırmamak gerektiğini aksine onlara karşı minnet duygularıyla;
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
“Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." (İsra Suresi 24) diye dua ederek vefa borcumuzu eda etmek için yaşlılıklarını fırsata dönüştürmeyi emreder.
Yaşlıların gönlünü kırmak, Allah’ın emrine ters düşmek demektir. Onlara yumuşak söz söylemek, hürmetle yaklaşmak ise murad-i ilahiye uygun davranmak demektir. Çünkü insanı belli dönemlerle hayat sahibi kılan Allah c.c.’tır. Sohbetin başında okuduğum Rum Suresi 54. Ayeti kerime bu hakikati en net şekilde bize haber veriyor:
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.”
Değerli Mü’minler!
İlahi bir hikmet olarak Allah insanı birbirine muhtaç olarak yaratmış ve bebekliğinde insanı ana-babasına emanet etmişken yaşlılığında ise ana-babayı evladına emanet etmiştir. Üstelik bu karşılıklı muhtaç olmanın getirdiği zorluğu kullarından cennet karşılığında satın almıştır. Şöyleki; kadının doğum sancılarını günahına kefaret olarak sayıp doğum esnasında ölenleri şehitlik mertebesine ulaştırmış buna karşılık erkeğin aile nafakası için döktüğü terleri en hayırlı sadaka olarak kabul etmiştir. Bu hususta Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah yolunda (cihâd edilmesi için) sarf ettiğin para, köle âzâd etmek için harcadığın para, fakire sadaka verdiğin para ve bir de aile fertlerinin ihtiyaçları için harcadığın para var ya! İşte bunların içinde sana en çok sevap kazandıracak olanı, ailen için harcadığın paradır.” Müslim, Zekât 39
Öteki taraftan Rabbimiz yaşlı kullarına da sahip çıkıp onların saygınlığını ve itibarını korumayı onlara hizmet etmeyi rızası ile ödüllendirmiştir. Allah’ın rızası ana-babanın rızasında, Allah’ın öfkesi ana-babanın öfkesindedir diye hayat kuralı olarak emretmiştir.
2. Peygamberimizin Yaşlılara Olan Saygısı
Değerli Müminler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yaşlılara gösterilmesi gereken saygının ölçüsünü şöyle koymuştur:
لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيَعْرِفْ شَرَفَ كَبِيرِنَا
“Küçüğe merhamet etmeyen, büyüğe saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)
Bu hadis-i şerif, yaşlıya saygı göstermeyen kişinin Peygamber ahlakından uzaklaştığını ifade eder. Yaşlıya gösterilen saygı, sadece bir terbiye meselesi değil; bir iman meselesidir. Hadiste ifade edilen ‘bizden değildir’ uyarısı, konunun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.
Resûlullah (s.a.v.), yaşlıların tecrübesine, duasına, hikmetine değer verir; mecliste yaşlıya yer verir, önce yaşlıya söz hakkı tanırdı.
Yaşlılara hürmet eden ve bu şereften nasibi olan gençleri de Efendimiz a.s. şöyle müjdeliyor:
مَا أَكْرَمَ شَابٌّ شَيْخًا لِسِنِّهِ إِلاَّ قَيَّضَ اللَّهُ لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّهِ
“Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizî, Birr, 75.)
Mekke"nin fethedildiği gün Resûl-i Ekrem"in hicret arkadaşı, Hz. Ebû Bekir-i Sıddık, yaşlılıktan saçı ve sakalı bembeyaz olan babası Ebû Kuhâfe"yi Hz. Peygamber"in huzuruna getirmişti. Gözleri görmeyen ihtiyarı karşılayan Peygamber Efendimiz, o mütevazı, o zarif, o hürmetkâr hâli ile şöyle buyurdu: “Bu ihtiyarı evinde bıraksaydın da ben ona gitseydim olmaz mıydı? ( İbn Hanbel, VI, 350)
Rasülüllah a.s. zaten hareket kısıtlılığı yaşayan, zor ayakta duran yaşlıya eziyet olmasın diye kendisi ihtiyara gitmeyi uygun görüyor. Allah Rasülü’nün Kuhafe için “onu yormasaydın ben ona giderdim” sözü ne kadar derin manalar ihtiva ediyor aslında.
Tam da bu noktada günümüz insanına, özlü bir mesaj verildiğini görmek lazım. Çünkü bu gün ki yaşlılar hizmetleri görülsün diye 1 ay bir oğlunda 1 ay diğer evladında vs. ordan oraya gezdiriliyor ve dolayısıyla yoruluyorlar. Yaşlı bir insan için bunun ne kadar zor ve yorucu olduğunu hepimiz takdir edebiliriz. Halbuki yaşlılıkla ilgili bugün literatürde “yerinde yaşlanma” diye bir kavramdan söz ediliyor. Yerinde yaşlanma aslında bizim bulunduğumuz mekânda yaşlanma isteğimizdir. Bu konuda yapılan araştırmalar, insanların yerinde yaşlanmak istediğini yani yaşlandıkça, yaş aldıkça bulundukları mekânla olan duygusal bağlılıklarının gittikçe arttığını gösteriyor. Ama biz bugün bu yaşlıları o mekânlardan, yıllarca alıştıkları, yaşadıkları ilişkileri, her şeyleri, dünyalarını kurdukları ortamdan koparıp huzurevine taşıyoruz veya yaşlı bakımevlerine taşıyoruz veya en iyi ihtimalle gittiğimiz yerlere götürüyoruz. (Prof. Dr. İhsan Çapçıoğlu 2019 DİB Aile Sempozyumu Sunumundan)
Acaba onların yorgun bedenleri bu git-gelleri kaldırabilecek durumda mı? Bunu anlamak için biraz empati yapmamız yeterli olacaktır. Dünya merkezli bir hayat tarzı, sanki onların bize mecbur uymaları gerektiğini düşündürüyor ama İslam merkezli bir hayat ise bizim onlara mecbur olduğumuzu hatırlatıyor. Öyleki, Allah Rasülü anası-babası hizmete muhtaç olan sahabenin ana-babasını bırakıp cihada katılmasını engelliyor ve öyle bir kişinin cihadının ebeveyninin yanında kalmasının olduğunu haber veriyor. Bir savaş hazırlığı sırasında cihada katılmak niyetiyle gelen bir sahabi “Anne babamı ardımdan ağlar bırakıp sana geldim yâ Resûlullah!” deyince. Allah yolunda cihat etmek gibi faziletli ve önemli bir amel niyetiyle olsa dahi, Efendimiz o genç sahabeye şöyle söylüyor.
ارْجِعْ إِلَيْهِمَا فَأَضْحِكْهُمَا كَمَا أَبْكَيْتَهُمَا
Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür (Ebû Dâvûd, Cihâd, 31)
Yaşlılara hürmet etmeyi Allah’a olan teslimiyetin ve saygının bir yansıması olduğunu belirten Efendimiz bu hususa da ümmetin dikkatini şu hadisi şerifi ile çeker:
إِنَّ مِنْ إِجْلَالِ اللَّهِ إِكْرَامَ ذِي الشَّيْبَةِ الْمُسْلِمِ وَحَامِلِ الْقُرْآنِ غَيْرِ الْغَالِي فِيهِ وَالْجَافِي عَنْهُ وَإِكْرَامَ ذِي السُّلْطَانِ الْمُقْسِطِ
Ebu Musa el Eş'arî'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak ki ihtiyar müslümana, Kur'ân'ı terk etmeyen ve yasaklarını çiğnemeyen Kur'ân hafızlarına ve adaletli devlet başkanına hürmet etmek, Allah'a saygıdandır." (Ebu Davud, Edeb, 20/4843)
3.Yaşlılara Hürmet İlahi Rahmeti Çekerken, İhmal İse İlahi Azaba Düçar Eder!
Yaşlılar, Allah’ın dualarına icabet ettiği, ihsan ve ikramına mazhar kıldığı kimselerdir. Milli ve manevi değerlerimizi, kültürümüzü yarınlara taşıyan, geçmişimizle geleceğimizi birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir. Onlar, yuvalarımızın dayanağı, bereket kaynağıdır. Ağarmış saçları, bükülmüş belleri toplumumuz için birer rahmet ve mağfiret vesilesidir.
Yaşlılar bizi azaba maruz kalmaktan kurtaran ve Allah’ın rahmetini üzerimize çeken vesilelerden biridir. Zira Efendimiz a.s. bu hususta şöyle buyurmaktadır:
:لَوْلا عَبَّادٌ لِلَّهِ رُكَّعٌ وَصِبْيَةٌ رُضَّعٌ وَبَهَائِمُ رُتَّعٌ لَصُبَّ عَلَيْكُمُ الْعَذَابُ صَبًّا، ثُمَّ رَضًّ رَضًّا
“Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XXII, 309)
Yaşlıların ve zayıfların kıymetini çok iyi bilen ve takdir eden Allah Rasülü s.v.s. ashabına şöyle buyurdu:
ابْغُونِي ضُعَفَاءَكُمْ فَإِنَّمَا تُرْزَقُونَ وَتُنْصَرُونَ بِضُعَفَائِكُمْ
"Güçsüz ve düşkünleri araştırıp bana getirin, (ihtiyaçlarını karşılayayım). Çünkü siz ancak içinizdeki güçsüzler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz." (Tirmizî, Cihad, 21/24)
Bir başka hadisi şerifte de merhamet olunmanın şartını merhametli olmaya bağlayıp buyurur ki;
الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ اللّهُ تَعالى! ارحَمُوا مَنْ فِي الْأَرضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ في السَّمَاءِ الرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ مَنْ وَصَلَهَا وَصَلَهُ اللّهُ وَمَنْ قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ تَعال.
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." (Tirmizî, Birr, 25/16)
Buna karşılık yaşlı ana-babasını ihmal eden, hizmetleriyle ilgilenmeyen kişilere Efendimiz a.s. beddua etmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün: “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün!” deyince, sahabe; “Kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resulü?” diye sordular. Bunun üzerine Allah Resulü şu açıklamada bulundular: “Ana babasından her ikisinin veya birinin yaşlılığına ulaştığı hâlde (onların dualarını alarak) cennete giremeyen kimsenin.” (Müslim, Birr, 45/ 9). İşte, anne babalarının ve Hz. Peygamber’in bedduasına uğrayan bu talihsiz kimselerin; böylelerinin işi rast gitmez, iki yakası bir araya gelmez, evinde ve işinde gücünde bereket, yüreğinde ve kalbinde huzur olmaz.”
4. Modern Zamanın Vebası: Yaşlıyı Unutmak
Aziz Kardeşlerim,
Ne yazık ki çağımızda bireyselleşme, teknoloji bağımlılığı ve dünyevîleşme insanları birbirinden uzaklaştırmış, yaşlılarımız yalnızlaştırılmıştır. Nice evladın yaşlı anne-babasıyla yılda bir kez bile görüşmediği, nice torunun dedesinin kim olduğunu bilmediği bir zaman dilimindeyiz.
Eskiden evlerde dede-nineler başköşede oturur, çocuklar onların duasıyla büyürdü. Şimdi ise yaşlılar, birçok evde sessizce oturan misafir gibidir. Yüzüne tebessüm edecek bir çehrenin hasreti ve umudu ile etrafındakilerin gözlerinin içine bakıyorlar. Daha acısı, huzurevlerinde bir köşeye terk edilmiş, unutulmuş ziyaretine gelecek evlatlarının yolunu gözeten yaşlılarımız var. Arşı titretecek nice gönül yangını hikayeleri hep duyuyor ve görüyoruz.
Kendisine kulluk ve ibadet etmemiz Rabbimizin emri olduğu gibi, ihtiyar anne babayı bir yük görerek öfleyip püflemeden, azarlamadan, güzel söz söyleyerek, merhametle davranmak da Rabbimizin emridir. İsra Suresi 23. Ayette dikkate şayan bir nokta da ayetin şu kısmıdır: “Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa…” Anlıyoruz ki anne ve babalar çocuklarının yanında ihtiyarlayacaklar! Veya en azından ihtiyar anne ve babalar çocuklarının yanında olacaklar! Ayrı yerlerde ve terk edilmiş değil. Köhne yerlerde ve viranelerde değil. Yalnızlığa mahkûm edildikleri, elin ve yabancının yanında, çocuklarım gelecek diye gözleri kapılarda olan “huzurevlerinde” değil. Yanımızda, hemen yanı başımızda olacaklar/olmalılar. Çünkü anne babanın yeri evlatlarının yanıdır.
Değerli Mü’minler!
2024 yılı TÜİK verilerinden büyük bir esefle öğreniyoruz ki, ülkemizde en az bir yaşlı fert bulunan 6 milyon 458 bin 465 hanenin 1 milyon 669 bin 270'ini tek başına yaşayan yaşlı fertler oluşturdu. Bu hanelerin %74,4'ünde yaşlı kadınlar, %25,6'sında ise yaşlı erkekler tek başına yaşıyor. Çok üzücü bir durum. O yaşlıların içinde ma’dur olanların ahı arşü alayı titretir. Allah’ın rahmetinin kesilmesine sebep olur. Bu, hem insanlık hem din açısından büyük bir vebaldir. Çünkü Resûlullah’ın (s.a.v.) ahlakı; yetimi korumak, yaşlıya kol kanat germek, yolda karşılaşılan yaşlıya yardım etmekti.
5. Yaşlıya Hürmet, Ahiret Yatırımıdır
Muhterem Müminler,
Hepimiz bir gün yaşlanacağız. Bugün nasıl davranırsak, yarın aynı muamele bize yapılacak. Atalarımız ne güzel söylemiş: “Ne ekersen, onu biçersin.”
Bugün bir yaşlının gönlünü almak, ahirette bir rahmet sebebidir. Belki bir yaşlının ettiği içli bir dua, bizim günahlarımızın affına, evlatlarımızın hidayetine, işimizin bereketine vesile olacaktır.
Onun için yaşlılarımıza sadece görev bilinciyle değil, sevgiyle, gönülden bir hürmetle yaklaşalım. Onları üzecek davranışlardan uzak duralım. Hizmetlerini büyük bir heyecanla ve ibadet şuuru ile yapalım. Bu gün ektiklerimizi yarın biçeceğimizi unutmayalım. Meşhur bir hikaye vardır ya, babasından sıkılan adam bir sepete koyarak babasını uzağa götürür ve oraya bırakıp dönmek ister. Mazlum babası da “Oğlum bu sepeti yanına al, zira senin oğlun da seni o sepetle evinden uzaklaştıracak” der. Anlamak isteyene çok şey hatırlatan bir hikayedir bu.
Yaşlılara karşı görevlerimizi şöyle özetleyebiliriz:
* Yaşlıları, Allah’ın bize bir emaneti olarak görmeliyiz
* Onlara yumuşak söz söylemeli, unutkanlıklarını veya kusurlarını yüzlerine vurmamalıyız, aksine yemeğini dökmek gibi hallere düştüklerinde, onlara acımalı ve merhametle muamele etmeliyiz. Zira bir zamanlar onların bizden daha sağlıklı olduklarını düşünüp bu hallerden ibret almalıyız.
* Yardıma ihtiyaç duyduklarında hemen koşmalı, yalnız olmadıklarını güvende olduklarını fark ettirmeliyiz.
* Yanlarında oturup hal hatır sormalı, onlarla işlerimiz hakkında istişare etmeli ve değerli olduklarını hissettirmeliyiz.
* Mümkünse evde birlikte yaşamalı, kendileri talep etmedikçe sofralarını ayırmamalıyız.
* Sürekli evde kalan yaşlılarımızı en az haftada bir gezintiye çıkarmalı, dünyayı görmelerini sağlamalıyız.
* Harçlıklarını ceplerinden eksik etmemeliyiz, zira kendileri için kullanma ihtiyacı olmasa dahi gelen torunlarına veya ziyaretçilerine ikram etme mutluluğunu yaşamalarına yardımcı olmalıyız.
* Onlarla seviyesiz şakalar yapıp saygınlıklarını rencide etmemeliyiz.
* Mahallede yalnız bir yaşlı varsa onunla da ilgilenip duasını almalıyız.
* Onların duasına talip olmalı. Ama dua isterken, onların duasına muhtaç olduğumuzu ve dualarının bizim için çok kıymetli olduğunu hissettirerek istemeli. Yoksa, sanki onların bize dua borcu varmış gibi emri vaki bir uslüp ile dua istemenin onların gönüllerini mahzun edeceğini unutmamalıyız.
Kıymetli Mü’minler!
Unutmayalım:Yaşlıya gösterilen hürmet, Allah’ın rahmetini çeker. O yüzden yaşlılarımızı üzmeyelim, onların gönlünü kazanalım. Çünkü bir yaşlının kırık gönlüne dokunmak, bazen bin rekat nafile ibadetten üstündür.
Rabbim bizleri yaşlılarına hürmet eden, onlara kol kanat geren, onların hayır duasını alan kullarından eylesin.Yaşlılarımızı başımızdan eksik etmesin.Onlara karşı sabır, anlayış ve sevgiyle muamele etmeyi hepimize nasip eylesin.
Bizleri de yaşlandığımızda yalnız bırakmasın.
Evlatlarımıza bizi anlayacak kalpler, bizi dinleyecek gönüller nasip eylesin.
Âmin.
Hazırlayan: Ahmet Kadıoğlu / Akyazı Vaizi