okunma
İslamda Adab-ı muaşeret
Muhterem Kardeşlerim!
“Âdâb” kelimesi, “edeb”in çoğuludur. Edeb; terbiye, nezaket, usul, yol ve ölçü anlamlarına gelir.
“Muaşeret” ise, insanların bir arada yaşayıp birbirleriyle iyi geçinmeleri demektir.
Bir İslam ahlakı terimi olarak “adab”; insanın davranışlarında gözetmesi gereken kaideler, ölçüler, nezaket ve terbiye kurallarıdır. Yani müminin hem Rabbiyle hem de kullarla olan ilişkisini güzelleştiren, kalpten doğan bir zarafettir.
“Adab-ı muaşeret” ise, toplum içinde insanın hal ve hareketlerini düzenleyen, birbirimize karşı nasıl davranmamız gerektiğini öğreten güzel yaşayış usulüdür.
Kardeşlerim,
Bir toplumun ayakta kalması sadece kanunlarla olmaz. Yazılı kurallar kadar, yazılı olmayan ama kalplerde yer etmiş görgü kuralları da toplumun huzur direkleridir.
Bir arada yaşamayı kabul eden her insan, o toplumun değerlerine, ahlakına, edebine riayet etmekle yükümlüdür. Çünkü bu, hem insan olmanın hem de birlikte yaşamanın bir gereğidir.
Eğer toplumda saygı, sevgi, nezaket ve edep kaybolursa; huzur da kaybolur.
Ama adabın hüküm sürdüğü bir toplumda gönüller bir olur, kalpler huzur bulur, birlik dirlik hâkim olur.
İşte bu sebeple bugün, “Adab-ı Muaşeret”, yani İslam’ın bize öğrettiği görgü, terbiye ve nezaket ölçülerini birlikte hatırlayacağız inşallah.
Kıymetli kardeşlerim..
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu münasebetle tek başına yaşayamaz. Toplumdaki başka fertlere muhtaç olan insan, onlarla ancak nezaket kuralları çerçevesinde sağlıklı bir iletişim kurabilir. Ancak bu şekilde kişi arkadaş çevresinde, ailesi ve toplumu içerisinde saygı görebilir. İşte bu şekildeki edep ve âdâb çerçevesindeki davranışlar, hal ve hareketler âdâb-ı muâşeret olarak tanımlanır.
Toplum hayatımızda oluşturmuş olduğumuz görgü kurallarımız Yüce Dinimizin getirmiş olduğu o eşsiz ahlaki ilkeler ile özümüzden getirdiğimiz o nadide kültürümüzün birlikteliğinin tezahürü olarak şekillenmiştir. Bu sebeple Toplumumuzda bulunan görgü kuralları insanın insanca yaşamasına katkı sağlamakta, toplumun huzur ve refahını artırmaktadır.
İslam'da âdâb-ı muâşeret kaidelerinin temelini Kuran ve Sünnet oluşturur. Kur'an-ı Kerim'in Müslümanlara öğrettiği adap ve ahlak bütün zamanları ve mekânları kapsayan evrensel hayat düsturlarını ifade eder. Kur'an-ı Kerim'de âdâb-ı muâşeretle ilgili çok sayıda âyet mevcuttur.
Kâinatı en mükemmel bir düzen ve intizam üzere var eden Allah, bu düzen içinde insanı en güzel bir kıvamda yaratmış ve gerçeği şu ayet-i kerimede ifade buyurmuştur:
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
“Biz insanı en güzel şekilde yarattık” (Tin, 95/4).
Bu güzel yaratılış, maddi yapıyı olduğu kadar, insanın manevi yapısının, soysal ve ahlaki davranışlarının temel niteliğini ve son noktada olması gereken şekli ve tarzı da kapsamaktadır. Bu temel niteliğin ona verilmesi, kendisini yüklenen kulluk vazifesini en güzel biçimde yerine getirmesini sağlamak hedefine yöneliktir. İşte bundan dolayı Yaratıcı Kudret diğer varlıkları da insanın istifadesine vermiş, böylece onu, âlem içinde hâkim duruma getirerek kendisine muhatap ve kulluk ile mükellef kılmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla mutluluğa ulaştıran yolları göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir. Her şeyi mükemmel olarak yaratan Allah, insanlara da bu mükemmel nizama paralel bir hayat sürmelerini sağlayacak düsturları öğretmiş, "doğru"yu ve "yanlış"ı göstermiştir.
Kur'an'ın bize öğrettiği ahlâk ve âdâb, zamandan zamana, değişmeyen, evrensel mekâna değişmeyen, evrensel hayat düsturlarını temsil eder. İslam ahlak ve adabı diye nitelediğimiz bu sistemin en güzel öreği de sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) dir. Kuran bu hakikati şöyle ortaya koymaktadır:
وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
“Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4).
Bu ayet-i kerime bir yandan Hz. Peygamberi taltif ederken, bir yandan da müminlere hayat tarzlarını ve davranışlarını kendisine uyduracakları mükemmel bir örnek sunulduğunu da ifade etmektedir.
Âdâb-ı muâşeret; bireyi toplum içerisinde yüksek bir mevkiye ve saygın hale getiren, kişinin nezaket kurallarını içselleştirip, ahlakla da mezc ettirip fiiliyatta bunları göstermesine diyoruz. Yani kısacası ahlak ve âdâb-ı muâşeret birbirini tamamlayan iki unsur olarak görülmektedir. Biri cesed diğeri onun ruhu hükmündedir. İkisi birlikte insan-ı kâmilin temelini oluşturur.
Nitekim, Hz. Peygamber (sav) de;
انما بعثت لاتمم مكارم الاخلاق
"Ben, ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim."( Malik, Hüsnü'l-Hulk, 8 , I, 904.) buyurmuştur.
O, Kur'ân'dan ibaret olan güzel ahlâkını hayatında yaptığı uygulaması ve tavsiyeleri ile ümmetine tebliğ etmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ "كَثِيرًا
“Ey inananlar! Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resülullah en güzel örnektir” (Ahzab, 33/21).
Sevgili Peygamberimiz de hadis-i şeriflerinde güzel ahlakın hayatımızdaki önemini şöyle ifade buyurmaktadır:
مَا مِنْ شئ أثْقَلُ في مِيزَانِ المُؤمِنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ خُلُقٍ حَسَنٍ، وَإنَّ اللّهَ تَعالى ليُبْغِضُ الفَاحِشَ الْبَذِئَ
"Kıyâmet günü, müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin, düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder."( Tirmizi, Birr, 62. IV, 363)
وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ
"İnsanlara iyi ahlakla muamele et"( Tirmizî, Birr, 55, IV,355.)
Müslüman" olduğunu söyleyen kimse, aynı zamanda İslam'ı temsil ettiğini de söylemiş olmaktadır. Bu fiilen de böyledir. Rivayetlerle sabit olan edep ve güzel ahlâk hakkındaki Peygamberî emirler bütün ümmeti ilgilendirdiği için âdâb öğretme ve terbiye etme konumunda olan her kişinin bu emirleri önce şahsında uygulaması, daha sonra da terbiyesi altında bulundurduğu kişileri bu güzel ahlâk ile bezemeye çalışması gerekir. Kur'an'ın bu konudaki uyarısı açıktır:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ. ”
"Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine emredilenleri yerine getiren pek haşin meleklerdir” (Tahrim, 66/6).
Bu ayette Yüce Allah hem kendimizi hem de himayemiz altında bulunup, yetiştirmekle sorumlu olduğumuz çocuklarımızı Allah ve Peygamber’inin razı olduğu güzel davranış biçimleri ile bezeyerek iyi birer mümin, "güzel" birer insan olmalarını sağlamamızı istemektedir. Her toplumun kendi sosyal yapısına göre âdâb anlayışı vardır. Müslümanlığa göre ahlâk âdâbın temel ölçüsünü Allah'ın koyduğu ölçüler oluşturur. Bu ölçülere aykırı olarak âdâb geliştirilemez.
Âdâb-ı Muâşeretten Örnekler
Bir Müslümanın toplum hayatında uygulaması gereken pek çok prensip vardır. Bunlardan bazılarına değineceğiz.
1. İyi Geçimli Bir Müslüman Olmak
Bu prensip, beşeri münasebetlerin özünü teşkil eder. İslam’ın temel anlamlarından biri de barış ve güven esasına dayanan hayat anlayışıdır. Bu anlayışı günlük hayatımızın her safhasında insanlara yansıtmamız gerekir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır
المسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِه
"Müslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” (Müslim, İman. 14. I, 65)
2. İyilikte Bulunmak
Ahlaken en üstün meziyetlerin başında iyilik gelmektedir. İyi bir insan olmak, dünyadan ayrıldıktan sonra iyiler arasında anılmak, elde edeceğimiz en kıymetli hazinedir. Yüce Rabbimizde bizlerden iyi bir kul olmamızı, kendimize, ailemize, topluma ve bütün insanlığa karşı iyilik yapmamız istemektedir. Konumuzla ilgili Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
و لا تستوي الحسنة و لا السيئة ادفع بالتي هي احسن فاذا الذي بينك و بينه عداوة كانه ولي حميم
"İyilik, iyi söz ve davranış ile kötülük, (kötü söz ve davranış) bir değildir. Ben kötülüğü en güzel biçimde sav, bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak (ve samimi) bir dost oluvermiştir."( Fussilet, 41/34.)
“Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.”( Al-i İmran, 3/114)
“Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir.”( İsra, 17/7)
“İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.” ( Mü’minun, 23/61)
3. Dargınlığa ve küskünlüğe son vermek.
Müslümanın Müslümanla üç günden fazla dargın durması helâl değildir. Peygamberimiz (sav):
وَكُونُوا عِبَادِ اللّه إِخْوَانًا. وََﻷيَحِلُّ لْمُسْلِمِ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ﺛﻻﺚ
"Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir Müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz."( Fussilet, 41/34.) buyurmuştur.
انما المؤمنون اخوة فاصلحوا بين اخويكم
"Müminler ancak kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin" (Hucurat, 49/10).
4. İnsanların kusurlarını araştırmamak, bilakis bu kusurları örtmeye çalışmak.
Başkasının kusurunu arayan, önce kendi kusurunu görmelidir. Başkasının kusurunu örten bir Müslümanın kusurunu da Allah örter ve onu affeder. Peygamberimiz (a.s.),
من ستر مسلما ستره الله يوم القيامة
"Kim bir Müslümanın bir ayıbını örterse Allah da onun kıyamette bir ayıbını örter"( Buhârî, Mezalim, 3. III, 98.) buyurmuştur.
6. İnsanlara karşı kötü zan ve töhmette bulunmamak, nefret uyandırmamak, dedikodu yapmamak. Bu sözlerin konuşulduğu yerleri terk etmek.
Bu davranışlar âyet ve hadislerle yasaklanmıştır. Yüce Allah;
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اجْتَنِبُوا كَثيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ تَوَّابٌ رَحيمٌ .
“Ey imân edenler! Çokça zannetmekten kaçınınız. Şüphe yok ki, zannın bâzısı günahtır ve araştırmakta bulunmayınız ve bazınız bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? (Bilakis) Onu kerih görmüş olursunuz. Artık Allah'tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir” (Hucurat 49/ 12) buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav) ise bu hususu şöyle ifade etmektedir:
إِيَّاكُمْ وَالظَّنَّ فَإِنَّ الظَّنَّ أَكْذَبُ الْحَدِيثِ، وََﻷ تَجَسَّسُوا، وﻷََ تَحَسَّسُوا، وََﻷ تَنَافَسُوا، وََﻷ تَحَاسَدُوا، وﻷََ تَبَاغَضُوا، وﻷََ تَدَابَرُوا، وَكُونُوا عِبَادَ اللّهِ إِخْوَانًا كَمَا أَمَرَكُمُ اللّهُ تَعَالَى: الْمُسْلِمِ أَخُو الْمُسْلِمِ، َﻷ يَظْلِمُهُ، وﻷََ يَخْذُلُهُ، وََﻷ يَحْقِرُهُ. بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمُ. كُلِّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ، مَالُهُ وَدَمُهُ وَعِرْضُهُ.
"Zandan sakının. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, birbirinize benlik yarışına girmeyin etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları, Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümana haramdır." (Müslim, Birr, 28-34, III,1985-1986.)
7. Büyüklere hürmet ve saygı; küçüklere, düşkünlere şefkat ve merhamet; özellikle aile arasındaki fertlere iyi muamele etmek.
Peygamberimiz (sav); büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermeyi istemektedir.
من لم يرحم صغيرنا و يعرف حق كبيرنا فليس منا
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin hakkını tanımayan bizden değildir (bizim sünnetimi terk etmiştir)”( Dâvud, Edeb, 66, V, 233.)
لا يرحم الله من لا يرحم الناس “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez”( Buhârî, Tevhît, 2. VIII, 165.)
Yüce Allah, Özellikle ana babaya saygısızlık bir tarafa, onlara "öf " denilmesini bile yasaklamıştır (İsra, 17/23).
فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ
8. Selâmlaşmak
İnsanların karşılaşmaları veya ayrılmaları durumlarında birbirlerine güzel söz ve temennilerle mukabele etmeleri diğer bir ifadeyle “tahiyye” de bulunmalarıdır. Yüce Allah müminlerin selamlaşmasını istemektedir:
فَاِذَا حُيِّيْتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَا اَوْ رُدُّوها
"Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle mukabele edin veya aynıyla selam verin..." (Nisa 4/ 86)
Selâm, Müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurulmasında önemli bir araçtır. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.a.s.) selâmı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her Müslümana selâm vermemiz gerektiğini bununla da imanımız olgunluğa erdiği için Cennet'e gireceğimizi müjdelemiştir. Bu nedenle gençler ihtiyarlara, binek üzerinde olanlar yürüyenlere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere, bir kişi çok kişiye selâm vermelidir. Selâma daha güzel bir şekil de karşılık vermek gerekir. Verilen selâmı alma durumunda olmayana selâm vermek mekruhtur. Yemek yiyene, namaz kılana, Kur'an okuyana, hutbe dinleyene selâm verilmemelidir. Topluma verilen selâma bir kişi karşılık verirse, diğerlerinin selâm alma sorumluluğu kalkar. Selâm getiren birinden selâmı almak, mektupta yazılı selâma ya mektupla ya da o anda sözle karşılık vermek gerekir. Eve girerken ev halkına selâm verildiği gibi ayrılırken de selâm vererek ayrılmak güzel bir iştir.
9. Musafaha Yapmak ve hâl hatır sormak
Peygamberimiz Müslümanların karşılaşınca tokalaşmalarını tavsiye etmektedir:
مَا مِنْ مُسْلِمَيْنِ يَلْتَقِيَانِ فَيَتَصَافَحَانِ َّ اﻻغُفِرَ لَهمَا قَبْلَ أنْ يََفتَرَّقاَّ
"İki Müslüman karşılaşıp musâfahada bulununca, ayrılmalarından önce (küçük günahları) mutlaka affedilir."( Tirmizî, İsti'zân 31. V,74.)
10. Temiz giyinmek
Temizlik İslam'ın üzerinde önemli durduğu hususlardan biridir. "Oku" emrinden sora ikinci sırada gelen emir elbiselerin temizlenmesidir.
وَثِيَابَكَ فَطَهِّر
"Elbiselerini temiz tut” (Müddessir 74/4)
Yüce Allah Kur'an'da temizlenenleri sevdiğini bildirmektedir:
ان الله يحب المطهرين
"Şüphesiz Allah temizlenenleri sever” (Tevbe,9/108)
Peygamberimiz beyanı ile الطهور نصف الايمان "Temizlik imanın yarısıdır.”( Ahmed, V, 342, Tirmizî, Deavât, 87ظ V, 536.)
11. Sıla-i Rahim Yapmak
Müslümanlar uygun zamanlarda mümin kardeşlerini, büyüklerini ve yakınlarını ziyaret etmeli, onların gönüllerini hoş etmeye çalışmalıdır. Ancak ziyâretin, çok uzun ve usandırıcı olmamasına özen göstermelidir. Ziyarete gelenlere imkân nispetinde ikram etmelidir. Allah'a ve âhirete inanan, misâfirine izzet ve ikramda bulunmalıdır. Kur'an'da birçok âyette sıla-i rahim emredilmektedir. Peygamberimiz (a.s.)
صل من قطعك واعط من حرمك واعف عمن ظلمك
"Senin ile ilişkiyi kesen kimse ile ilişkini sürdür, seni mahrum edene ver, sana zulmedeni bağışla"( Ahmed, IV, 158.) buyurmuştur.
12.Yetimleri Korumak, Kimsesizlere ve Muhtaçlara Yardım Etmek
Sosyal hayatın temel dayanağı yardımlaşmaktır. Yardımlaşma olmayan bir toplumda huzur bulmak mümkün değildir. Bu sebeple ailesi olmayan yetimlere, kimsesizlere ve muhtaçlara karşı ailemize nasıl davranıyorsak onlara da öyle davranmalıyız. Unutmayalım ki, paylaşılmayan sevginin insana kazandıracağı fazla bir şey yoksa, paylaşılmayan, ihtiyaç sahiplerine aktarılmayan malında dünyada ve ahirette hiçbir kıymeti yoktur. Konumuzla ilgili ayetler zikredelim.
“…Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara, 2/220)
“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın…”(En’am, 6/152)
“Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.” (Nisa, 4/2 )
“Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan, 76/8)
13. Komşuluk Haklarına Riayet Etmek
Belki de hayatımızın merkezinde yer alması gereken komşularımızın haklarına âdâb-ı muâşeret çerçevesi içerisinde riayet etmek, ihtiyaç durumunda onların yardımlarına koşmak, zaman zaman onları ziyaret etmek, hastalandıklarında kendileriyle yakından ilgilenmek, onları çaresizlik içerisinde görünce yardımlarına koşmak insani ve ahlaki bir vazifedir.
Nitekim bir ayette Cenâb-ı Hak yakın komşuya, uzak komşuya iyilikte bulunulmasını tavsiye etmektedir. Yine bu hususta sünnette de peygamberimizin, yaşantısıyla örnek olduğunu görmekteyiz. Bir hadisinde Allah Resulü şöyle buyurur: “Allaha ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin.” Yine aynı minvaldeki şu hadisler de önemlidir: “Cebrail, bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden, komşuyu komşuya mirasçı yapacağını zannettim.” “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.” Yani her konuda olduğu gibi komşuluk hukukunda da insanın sevecen olması, kendisine rahat ulaşılabiliyor olması ve kendisinin de bir diğer komşusu ile rahat irtibat kurabilmesi gerekmektedir.
14. Evlere girerken kurallara uymak.
Evlere girmeden önce zil çalarak veya kapı tıklatılarak izin istenir, buyurun edilince girilir ve selam verilir. Bu hususu yüce Allah şöyle ifade etmektedir:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir” (Nur 24/27).
İzin verilmez ise girilmemeli ve eve kabul etmedi diye de alınmamalıdır. Çünkü gitmek istediğimiz kimse müsait olmayabilir, bir mazereti bulunabilir. Bu husus Kur'an'da şöyle bildirilmektedir:
فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِنْ قِيلَ لَكُمْ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
“Eğer evde kimseyi bulamazsanız, yine de size izin verilmedikçe içeriye girmeyiniz. Size "Dönün" denirse dönün. Bu, sizi daha çok temize çıkarır. Allah yaptıklarınızı bilir" ( Nur 24/28).
Aynı şekilde, erginlik çağına erişmemiş çocuklarla hizmetçilerin başkalarının odalarına girerken izin almaları yolunda eğitilmeleri ve öğretilmeleri gerekir. Bu husus Nur suresinin 58. âyetinde bildirilmektedir.
15. İnsanları küçümsememek
Bu husus Kur'ân'da şöyle ifade edilmektedir:
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ ِ
"İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez" (Lokman, 31/18).
16. Doğru sözlü olmak.
Müslüman doğru sözlü olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, müminlerin doğru ve dikkatli konuşmasını, söyleyecekleri sözü ölçülü ve bu sözün nereye varacağını düşünerek söylemelerini emretmekte ve onları sâlih amele yol açan güzel söz söylemeye yönlendirmektedir. Çünkü Allah, doğruların, doğru sözlülerin yardımcısıdır. Doğru sözlülerin hareketlerini hatadan korumayı, işlerini düzeltip yoluna koymayı kendilerine bir mükâfat olarak vaat etmektedir:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدا يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
“ Ey inananlar! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur”(Ahzab, 33/70-71)
17. İsraf etmemek
Müslüman israf etmemelidir. Çünkü israf dinen haram oluşunun yanında, bir tür görgüsüzce davranıştır. İsraf, herhangi bir şeyi gereğinden fazla kullanmak demektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ"
“Yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez” (A’raf, 7/31)
İsraf bütün harcamalarda söz konusu olabilir. İhtiyaç ölçüsünü aşan her harcamada israf vardır. Bu durumdan sakınanları Allah övgü ile anıyor:
وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُو وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا
"Onlar, sarf ettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar" (Furkan,25/67)
18. Mütevazi olmak
İnsanın kendini büyük görmesi diğer insanlar nazarında onu küçültürken, bunun tersine alçak gönüllülük o kişiyi insanların nazarında kıymetlendirir. Unutulmamalı ki şeytanı lanetli kılan şey kibir olmuştur. Bizi yaratan yüce Allah insanı tevazu ile sevimli kılmıştır. Yüce Mevla şöyle buyurur:
وَلَا تَمْشِ فِى الْاَرْضِ مَرَحًا اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin” (İsra, 17/37).
19. Ahde Vefa Göstermek
Müslüman verdiği sözde duran insandır. Bu Allah ve Peygamberin kesin emridir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
يا ايها الذين امنوا اوفوا بالعقود
"Ey Müminler akitlerinizi yerine getirin" (Mâide, 5/1),
و اوفوا بالعهد ان العهد كان مسولا
“Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü söz veren sözünden sorumludur" (İsrâ, 17/34).
Muhterem Kardeşlerim!
Görgü kuralları sadece yukarıda anlattıklarımızdan ibaret değildir. İslam, hayatın her safhasına Müslümanın edepli, terbiyeli ve görgülü ve nazik olmasını istemektedir. İslam'ın toplum içindeki tavır ve davranışlarını belirleyen görgü kuralları Kur'an ve sünnette detaylı olarak bildirilmiştir. Dinin her emrine uymak ve her yasağından kaçınmak edeptir, ahlaktır.
Müminin; inancında, işlerinde, sözlerinde ve davranışlarında dosdoğru olması onun edebinin sonucudur. Mümin hayatında şu hususlara hep riayet etmelidir:
Kızgınlık ve şiddetten sakınarak yumuşak huylu olmak, dostluğa önem vermek, hakkına razı olmak,yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek, bir işte azim ve sebat sahibi olmak, günahlardan kaçınmak, başkalarını kötülemekten kaçınmak, kendini yüksek görmemek, yaptığı iyilikleri başa kakmamak, ağır başlı ve vakur olmak, koğuculuk yapmamak, herkes hakkında hayır dilemek, yardımsever olmak, kendisi için arzu ettiği güzel şeyleri Müslüman kardeşi için de arzu etmek, aksırana karşı hayır dua etmek, hastaları ziyârette bulunmak, onların sıhhat ve afiyetleri için dua etmek, muhtaçlara yardımcı olmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, kaba ve çirkin, edep dışı müstehcen ve kalp kırıcı sözlerden sakınmak……
Yüce Mevla bizi birbirimizden ayırmasın. Toplum olarak birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin. En güzel ahlaki ilkeleri, görgü kurallarını hayatımıza aktarmak suretiyle, insanların ve nihayetinde Kendisinin rızasını kazanmayı bizlere nasip etsin. Cumanız mübarek olsun.
Murat MUTLU / Serdivan Vaizi.

Facebook Yorumları