AHİRET İNANCI: AHLÂKIN TEMELİ, İMANIN MEYVESİ

Haftanın Vaazı.. 10.10.2015 tarihli: "Ahiret İnancı: Ahlâkın Temeli, İmanın Meyvesi" konulu Haftanın Vaazı sitemize yüklenmiştir..

Ahiret İnancı: Ahlâkın Temeli, İmanın Meyvesi

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Yaratan, yaşatan, yetiştiren, rızık veren, insana bilmediğini öğreten, hükmünde ve mülkünde ortağı olmayan, mutlak gücün yegâne sahibi, kâinatın ve hesap gününün tek efendisi, tek ilah ve tek rab olan Allah’a hamd olsun! 

Son rahmet elçisine özlemle salat-u selâm olsun!

Değerli Müslümanlar!

Allah, miladi 7. yüzyılda son bir elçi ve son bir kitap gönderdi. Son elçi olarak seçilen Hz. Muhammed (s), bu görevi 13 yılı Mekke’de, 10 yılı da Medine’de olmak üzere toplam 23 yıl hakkıyla yerine getirdi.  

Özellikle Mekke’de inen ayetlerde ağırlıklı olarak 3 temel konu işleniyordu: Tevhid, ahirete iman ve güzel ahlak. Bunun anlamı şudur: Tevhidin, ahiret inancının ve güzel ahlakın olmadığı bir yerde kargaşa, sömürü, adaletsizlik ve zulüm vardır! Zulmün hüküm sürdüğü yerde ise İslam yoktur!

Bu üç konunun 13 yıl boyunca yoğun olarak işlenmesi boşuna değildir. Zira İslam’ın söylediği her söz mutlaka bu önemli üç esasın kapsamı içindedir. İslam dini bu zemin üzerine yükselmiştir. Peygamberimiz (s), ömrünün sonuna kadar toplum zeminine bu üç esası yerleştirmeye gayret etti. Öncelikle Allah’ın yetkilerine göz dikilmesine karşı çıktı; tevhidi anlattı. 

Tevhid, yani Allah’ı tek ilah ve tek rab kabul etmek; yalnız Allah’ın hükmüne boyun eğmek; yaratılmışlara kulluk etmemektir. 

Bu önemliydi. Çünkü tevhidin hakim olmadığı o toplumda kargaşa, zulüm, haksızlık, kan ve gözyaşı eksik olmuyordu. Tevhidin hakim olmadığı o yerde birileri ilahlığa soyunuyor, insanları sahte ilahlar üzerinden sömürüyor, kendilerine kul etmeye çalışıyordu. 

Çünkü ilahî tevhidin olmadığı bir yerde toplumsal tevhidin; birlik ve beraberliğin sağlanması ve kalıcı olması mümkün değildi. Nefsini ilahlaştıranlar yani kendilerini Allah yerine koyup Allah’ın yetkilerini gasbedenler, kendi istek ve arzularını sahte ilahlar üzerinden hayata geçiriyor, sahte ilahlar üzerinden insanların kanını emiyorlardı. 

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ 

Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. (Yunus, 10/18

Oysa Kur’an’ın beyanına göre; 

Allah’ın yetkilerine el koymak küfür, göz koymak şirkti.  

Allah’ın hakkını tanımamak küfür, Allah’ın haklarının bir kısmını başkalarına pay etmek şirkti.

Şahsi çıkarları ve dünyalık kazançları için dini kullanmak, Mekke müşriklerinin vazgeçilmez yoluydu. Bugün adı ve şekli değiştirilmiş olsa da özde Mekke müşriklerinin şirk inanışlarından farkı olmayan bir ucube inancın İslam diye pazarlandığını ve yaşatılmaya çalışıldığını görüyoruz. 

Cemaat, tarikat, zikir, rabıta, şeriat, tevessül, sünnet, cihat, keramet, şükür, evliya, ulu’l-emr gibi ve daha nice Kur’anî ve İslamî kavramların içinin boşaltılıp yerine şirk ve hurafeler doldurularak nasıl kirletildiğine şahit oluyoruz. İlimden irfandan nasibini alamamış hurafeci çetelerin, ağlarına düşürdükleri insanları nasıl sömürdüklerini ve her geçen gün nasıl çoğaldıklarını görüyoruz. 

Din üzerinden hem siyaset hem de ticaret yapan bu dinci çetelerin en büyük sermeyesi hurafeler ve insanların cehaletidir. 

Mekke’nin oligarşik yapısını o gün ayakta tutan bu din istismarcılığı zaman ve isim farkıyla bugün de müslüman coğrafyalarda varlığını sürdürmektedir.  

Değerli Müslümanlar!

Mekke’de 13 yıl boyunca üzerinde yoğunlukla durulan ikinci temel konu ahirete imandı. Yani bu dünyanın geçici olduğuna, kısa zamanlı bu dünya hayatının ardından ebedi gerçek bir hayatın olacağına inanmaktı.  

Mekke müşriklerinin bir kısmı ahireti toptan inkar ediyordu. Hatta aralarında;

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

Dediler ki: “Biz, ölüp toprağa karıştıktan, kemik yığını haline geldikten sonra diriltileceğiz, öyle mi?” (Mu’minûn, 23/82) diyerek dalga geçenleri vardı.

Bir de münafık tipler vardı:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ

İnsanlar arasında öyle kimseler var ki, gerçekten inanmadıkları halde “Biz Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. (Bakara,2/8)

Bunu diyenler kimler? Mekkeli münafıklar! Yani müslümanların inançlarını istismar edip  bunun üzerinden çıkar elde etmeye çalışan ikiyüzlü sahtekarlar. Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanmadıkları halde inanıyormuş gibi yapıp müslümanlarla içten içe alay eden ve onların kardeşlik duygularını sömüren tipler.

Mekke müşriklerinin bir kısmı da ahirete “sözde” inanıyordu. Fakat bu inançları hurafeler eşliğinde şirke bulanmıştı. Dolayısıyla toplum için hiçbir fayda hasıl olmuyordu.

Oysa Kur’an’ın ve dolayısıyla Hz. Peygamber’in (s) davet ettiği ahiret inancı, arı duru, tertemiz bir inançtı. O tertemiz inancın hedefi tertemiz bir toplum meydana getirmekti. 

Ahirete iman öyle bir imandı ki, sadece lafla olacak, sözde kalacak bir iman değildi. “Ben ahirete inanıyorum” demekle  gerçekleşecek kuru bir iman değildi! Eğer sırf sözle olacak olsaydı Mekke müşrikleri de iman ederlerdi. Fakat iman etmediler. Çünkü; 

Ahirete gerçek iman sorumluluk gerektiriyordu; insanın yaşam tarzını belirliyor, yaşantısına bir ölçü getiriyordu. 

Ahirete gerçek iman, insanların sözlerine, davranışlarına, yiyip içmelerine, siyasetlerine, ticaretlerine, kısaca bütün sosyal yaşantılarına bir ayar vermelerini gerektiriyordu. 

Ahirete gerçek iman, Allah’a hesap vermek; ona göre yaşamak, ayağını denk almak demekti. 

Hangi sistemde olursa olsun, toplumsal bir çürümenin en önemli sebebi; bireylerin hesap verme ve hesap sorma bilincini ve ahlakını kaybetmesidir. 

Hesap verme korkusu olmayan bir insan istediği kötülüğü rahatça yapabilir. Bir müslüman için hesap verilecek yer ahirettir ve hesap vereceği tek makam da yüce Allah’ın huzurudur ki buna uluhiyyet makamı diyoruz. Uluhiyyetinde ve rububiyyetinde Allah’ın hiçbir ortağı yoktur diye iman ediyoruz. 

Bu böyleyken, sonraki zamanlarda, ahirette vereceği hesabı dünyada vereceği hesap kadar önemsemeyen garip bir müslümanlık türedi. 

İslamın yasakladığı her şeyi kendine mübah sayan ucube bir müslümanlık türedi.

Allah’ın “yapmayın” diye emrettiği her şeyi yapan ve bundan asla rahatsızlık duymayan bir garip müslümanlık türedi.

Değerli Müslümanlar!

Her canlı ölümü tadacak ve ahiret hayatı başlayacak. Herkes birer birer Hakk’ın huzuruna varacak. Dünyada yapıp ettikleri bir bir sorulacak ve Allah hükmünü açıklayacak. İşte bunun adı din günü/hesap günüdür. Herşeyin sahibi olan Allah o günün de sahibidir:  (مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ)

İslam’ın en temel inançlarından birisi budur. Hal böyleyken, insanlar müslüman olduklarını söylüyorlar fakat ahiret yokmuş gibi, hesap günü yokmuş gibi hayat sürüyorlar. 

Müslüman olduklarını söylüyorlar fakat dünyadaki bazı makamlardan ve bazı insanlardan korktukları kadar Allah’tan ve Allah’ın makamından korkmuyorlar. 

Müslüman olduklarını söylüyorlar fakat insanların koyduğu kanunları çiğnemekten korktukları kadar Allah’ın kanunlarını çiğnemekten korkmuyorlar!

İşlenen kabahatler sebebiyle bazı makamlara hesap verme korkusu kadar Allah’a hesap verme korkusunun olmadığı bir yerde ciddi bir iman sorunu var demektir.  

O hesap vermekten korkulan makamlar Allah’ın makamından daha mı büyük ki (hâşâ) Allah’a verilecek hesaptan korkulmuyor?

  • Ya hocam! Allah’tan korkulmadığını da nederen çıkardın? 

Bu soruyu soranlara cevap olarak şunu sorayım:

Allah aşkına söyler misiniz; Allah, yasakladığı ve yapanı cezalandıracağını söylediği halde mesela rüşvet alıp veren ve bunu alışkanlık haline getiren bir kişi Allah’tan ne kadar korkuyor olabilir? 

Haram olduğunu bile bile binbir yolla işi kitabına uydurup kamu malını zimmetine geçiren bir kişi, ahirette Allah’a vereceği hesabı ne kadar düşünüyor olabilir? Bu kişi;

مَا أَنَا في الدُّنْيَا إِلاَّ كَرَاكبٍ اسْتَظَلَّ تَحْتَ شَجَرَةٍ ثُمَّ رَاحَ وَتَرَكَهَا

Ben, dünyada bir ağacın altında gölgelendikten sonra yola koyulup orayı terk eden bir yolcu gibiyim.” (Tirmizî, Zühd, 44) diyen bir peygamberin anlattığı ahiret inancını taşıyor olabilir mi? 

Eğer müslümanım diyenler Allah’ın huzurundaki hesabı düşünüp yaptıkları yanlış işlerden daha fazla kaygı duymuyorlarsa ve bir haramı çiğnerken Allah’a verecekleri hesap korkusuyla tir tir titremiyorlarsa, burada ciddi bir iman sorunu var demektir. 

Allah’ın makamının yüceliği yanında kıyas kabul etmez derecede kıytırıktan makamlara hesap verme korkusu taşıyacaksın, fakat Allah’a hesap verme korkun olmayacak, öyle mi?

Allah;

إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.” (Nisâ, 4/10) diyecek, fakat buna aldırış etmeyip yetim malına çökeceksin, sonra da ahirete inandığını söyleyeceksin, öyle mi?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. (Mâide, 5/8)

Allah böyle diyecek, fakat sen kininin esiri olup yalancı şahitlikle insanların hayatını karartacaksın, sonra da “ben müslümanım” diyerek etrafta caka satacaksın, öyle mi?

Allah adaletli olmanı emredecek (Nahl, 16/90) fakat sen adil olmayacaksın,

Allah yalan söylemeyin diyecek, sen yalancının önde gideni olacaksın,

Allah, riba yemeyin diyecek, sen bu yolla gariplerin kanını emeceksin,

Allah;

 إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ

“Allah size (görev, yetki ve sorumluluk gibi tüm) emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman da adaletli davranmanızı emreder” (Nisâ, 4/-58) diyecek fakat sen hak sahibine değil; güç sahibine göre hüküm vereceksin, sonra da müslümanlıktan ve ahirete imandan bahsedeceksin, öyle mi?

Değerli müslümanlar!

Şunu iyice bilelim ki, Allah’ın kitabında da Rasulullah’ın (s) tebliğ ettiklerinde de böyle bir İslam, böyle bir din ve böyle bir müslümanlık yok!

Ahirete hakkıyla iman etmeden müslüman olmak ve müslüman kalmak mümkün değildir!

Sen kalk, bütün pislikleri yap, bütün haramları işle; 

İnsanlara zulmet, çal, çırp, haksızlık yap, hırsızlık yap, hukuksıuzluk yap, sahtekarlık yap!

Yalanı  dolanı bırakma, rüşveti  yolsuzluğu bırakma, tövbeye yanaşma!

Hayayı terket, edebi terket, insanlığı ve vicdanı terket, omurgasız yaşa!

İnsanlara iftira at, ticaretine yalan kat, yetim malına el at, ibadeti riyasız yapma! 

Bütün bunlardan sonra da hiç pişmanlık duyma, tövbe etme, üstelik bir de küstahça sırıtarak hayatına devam et ve “ben ahirette hesap verileceğine inanıyorum” de! Yok öyle bir dünya!.. Böyle bir inanç İblis’te bile yok! 

Hesap sorulacağına inanan müslüman haram yiyemez, başkasının hakkına giremez, adam kayıramaz mesela, torpil yapamaz ve yaptıramaz mesela, rüşvet alamaz ve veremez mesela! 

Müslüman ahireti ciddiye alan ve ona göre yaşayan insandır; ahiret yokmuş gibi yaşayamaz!

Allah aşkına!.. Din üzerinden ticaret yapıp insanları soyanların, din üzerinden siyaset yapıp insanları aldatanların ahirette hesap verme gibi bir dertleri olabilir mi? Böyle bir dertleri olsa bu rezillikleri yapabilirler mi?

Müslüman uyanık olacak, bu rezillikleri kendisi yapmayacak elbette, ama yapana da dost olmayacak. Bunları yapanlardan da şeytandan kaçar gibi kaçacak, uzak duracak. 

Müslüman dindar olacak, dinci olmayacak! Müslüman, dinci tüccar çetelerinden ve dinci mafya müsveddelerinden uzak duracak!

Tevhidin ve ahirete imanın doğal sonucu güzel ahlaktır. Ahlaklı bir İslam toplumunun oluşması için önce tevhidin ve ahirete hakkıyla imanın o topluma yerleşmesi şarttır. Her bir müslüman bunun mücadelesini vermelidir. 

Yüce Rabbimiz, bizleri bu mücadelede muvaffak eylesin. Bizleri, ahirette hesabını kolay verenlerden eylesin.  Daha ahlaklı bir toplumda yaşamayı cümlemize nasip eylesin. 

اللهم ربنا تقبل منا إنك أنت السميع العليم

VAAZI İNDİR

Vahap Boylu – Sapanca Vaizi